Çelişkiler giderek artan şekilde dinsel mezhepsel hatlar üzerinden tanımlanmaya başladıkça, kadınların payına düşen de, bedenlerinin ve hayatlarının hem simgesel ve hem de fiziksel şiddetin türlü türlüsüne, artan şekilde maruz kalmak oluyor.
Boko Haram’ın Nijerya’da karma eğitim yapılan bir okulu basıp iki yüzün üzerinde kız öğrenciyi kaçırdığında, savurduğu tehditlere önce inanmak istememiştik. İstememiştik çünkü söyledikleri inanılır gibi değildi. Kız ve oğlan çocuklarının derslere birlikte girdikleri karma eğitimin haram olduğunu savunan Boko Haram, kaçırdığı kız çocuklarını köle olarak satacaklarını söylüyordu.
Sonra daha ilköğretim çağındaki bu çocukların cariye olarak satıldığı, tecavüze uğradıkları, bir kısmının zorla evlendirildiği haberlerini dehşetle izledik. Kimi köle pazarında satılan, kimi tecavüze uğrayan ve bir şekilde başarıp kaçabilen birkaçı dışında hiçbiri geri dönmeyen bu kız çocuklarının korkunç yazgısı halen içimizi kanatmaya devam ediyor. Gerçekten de içimiz kan ağlıyor ama bu konuda bir o kadar da eylemsiz vaziyetteyiz. Bırakalım kız çocuklarının geri verilmesi için etkili olabilecek bir şeyler yapabilmeyi, aileleriyle bile dayanışamıyoruz. Neticede Nijerya acısını hissettiğimiz ama somut olarak ulaşamadığımız, etkide bulunamadığımız uzak bir dünya. Eylemsizliğimizin vicdanımızı yeterince yaralamaması bundan olmalı.
Sonra daha yakın bir coğrafyada, Şengal civarındaki köylere saldıran IŞİD binlerce Ezidi kadını ve kız çocuğunu kaçırdı. Televizyon ekranlarından Şengal dağına sığınan Ezidilerin kavurucu sıcakla, susuzlukla, açlıkla mücadelelerini; susuzluktan solan çiçekler gibi boynu bükülen bebelerin ölümlerini, yolda takati kesilen yaşlıların çaresizliklerini tüm dünyayla birlikte, canlı olarak izledik. Kendilerine uzatılan mikrofona gözyaşları içinde kaçırılan kadınlardan söz edenler çok oldu ama içinde bulundukları durum öylesine korkunçtu ki, kaçırılan kadınlar bahsi gölgede kaldı. Gerillanın IŞİD güçleriyle çatışarak güvenli bir koridor açmayı başarmasının ardından, bu ölümüne yolcuğun dehşeti biraz olsun azaldı. Bu kez toplandıkları mülteci kamplarında durumlarını soranlara “keşke ölseydik, kadınlarımızı kaçırdılar” diye gözyaşı dökenler çok oldu. Fakat kamplarda uğraşılması gereken öyle çok sorun vardı ki, kaçırılan kadınlar bahsi yine gölgede kaldı.
Ardından Kobane’ye kilitlendik. Ezidi halkına bu korkunç eziyetleri reva gören IŞİD güçlerine karşı insanlık adına verilen Kobane’de sergilenen direniş, haklı olarak bütün ilgiyi üstüne çekti. Şengal’den çıkarılan IŞİD, sonunda Kobane’den de püskürtüldü. Kobane direnişinin de orada kazanılan zaferin de tarihsel ve sembolik anlamı çok büyük. Oradaki direniş ve kazanılan zaferin olduğu gibi, kentin bundan sonra fiziksel ve özellikle de siyasal olarak yeniden inşası da haklı bir ilgi kaynağı olacak.
Öte yandan tüm bunlar olurken halen binlerce Ezidi kadın ve kız çocuğu IŞİD’in elinde. Sayılarının beş bin olduğu ifade edilen bu kadınlar halen köle pazarlarında satılıyor, halen tecavüze uğruyor, halen kurtarılmayı bekliyorlar.
Bu kez Nijerya kadar uzak bir coğrafyada değiller. Çok daha yakınlar. Dolayısıyla onların durumu karşısında bizim eylemsizliğimiz Boko Haram’ın kaçırdığı çocuklardan çok daha rahatsız edici.
Özellikle de Nurcan Baysal’ın Ezidi kadınlardan dinleyip bize aktardıklarını okuduktan sonra artık sıradan bir rahatsızlığın da yetmemesi; bir şeyler yapmadığımız her an için kendimizi sorgulamamız gerekiyor.
Çünkü Nurcan Baysal olağanüstü bir iş yaparak IŞİD’in kaçırdığı Ezidi kadınlarla görüştü ve köle kadın pazarının Türkiye’ye değin uzandığı bilgisine ulaştı. Musul yakınlarındaki Ezidi köyü Baadre’ye giderek IŞİD saldırılarında yakınlarını kaybedenlerle görüşen Nurcan’ın anlattıkları, sadece IŞİD saldırısı esnasında yaşanan dehşetle sınırlı kalmıyor. Sonrasında kurulan insan pazarı, kimi ailelerin IŞİD’e para ödeyerek kaçırılan yakınlarını geri almaları, kadınların ten rengi, yaş, güzellik gibi ölçütlere göre ayrıştırılarak fiyat biçilmesi… Nurcan’ın bizimle paylaştığı en kritik bilgi ise IŞİD’in kaçırdığı kadınları geri almak isteyen yakınlarına pazarlık için Türkiye’yi adres vermiş olduğu. Bu köyde görüşülen genç Ezidi kadın, İrvin, IŞİD’in kendisi ile birlikte yedi kadını Rakka’dan Viranşehir’e getirdiği ve satışlarını burada yaptığını anlatıyor.
Yaptığı olağanüstü işten dolayı Nurcan’ı kutlamalıyız. Artık İrvin’i ve anlattıklarını yok sayarak kadına yönelik şiddetle mücadeleden, kadın özgürlüğünden söz etmemiz mümkün olamaz, olmamalı. Anlatılanlar Nijerya’da, Rakka’da, Musul’da değil, vatandaşı olduğumuz ülkenin sınırları içinde gerçekleşmişse artık sadece üzülmekle yetinemeyiz.
Biz sıradan günlük işlerimizi yaparken, İstiklal’de ya da Yüksel Caddesinde basın açıklamasına giderken, kadına yönelik şiddete karşı kampanya yürütürken, kadın istihdamının esnekleştirilmesine karşı çıkarken, sırf dini inançları farklı olduğu için kaçırılıp pazarda cariye olarak satılmak için köleleştirilen genç bir kadın IŞİD tarafından çok yakınımızda, elimizi uzatsak tutabileceğimiz mesafede pazarlanıyor olabilir. Elimizi uzatmazsak bunun vebali artık hepimizin. (HÇ/ÇT)
* Nurcan Baysal’ın28 Ocak tarihinde T24’te yayınlanan yazısını okumak için tıklayın.